Bilboard- Haziran'08 [Röportaj]
Şımarık değil hırçınlar!
Aniden yükselip paraşütünü geç açan bir rock grubu,Seksendört 4,7 G’lik travma kalıcı hasara yok açmamış ama hÂlÂ
etkisindeler.Ömer Acar
TUNA Velibaşıoğlu,Serter Karadeniz,Okan Özen ve Erdem Ocak’tan kurulu seksendört,yeni albümleri “K.G.B.”de belki de en zor yolu seçip ilk albümlerindeki sound’u ikinci albümde de korumuş.Elbette buna eleştiriler geldi,gelmeye de devam edecek.
Ama bu kez eleştirenlerin karşısında yaptığı müziğe inanan,düşündüğünü söylemekten çekinmyen,kafa tutan bir grup var.Parçalamak kolay değil,hatta grup elemanlarının hırçınlıklarını göz önüne alırsak parçalamaya çalışırken bir kazaya kurban gitme olasılığı da yüksek.
Yeni albümünüz bize ilkine kıyasla daha enerjik geldi.Bu enerjinin kaynağı nedir?
Parayı mı buldunuz yoksa aşkı mı?
Tuna:Sözler veya tavırdan çok altyapıda varolan bir enerjiden bahsedebiliriz.Bu ilk albümde de var ama teknik imkansızlıklardan dolayı pek gösteremedik.Yeni albümümüz “K.G.B.”deyse ses mühendisi olarak bir profesyonelle çalışınca her şey daha iyi duyuldu.Aşka gelirsek,ilk albümde daha fazla aşk şarkısı vardı.Bu sefer sadece iki tane koyduk,çünkü aşka bakış açımız değişti.
Albümden “Azap”,”Kara Gözlüm” ve “Yüzün Var mı” öne çıkacak gibi…
Tuna:Türkiye’de müzik yaptığımızın farkındayız ve dinleyicinin neleri takip ettiğini biliyoruz.Bu şarkılar diğerlerinden daha önemli değiller,ama melodi ve söz yüzünden biz de çok daha geniş kitlelere hitap edebileceğini düşünüyoruz.Bir de ilk albümde sadece bizim yaşadıklarımız üzerine yazılan sözler vardı,ama “K.G.B.”de hem yaşadıklarımız,hem arkadaşlarımızın yaşadıkları hem de kurgular var.
“Yüzün Var mı” ve “4 Duvar” grunge ve indie karışımı.Ama albümün genel rock yapısı Anadolu rock’a çok yakın.Bu iki tarz Türkiye’de birbirine zıt iki kitleye hitap ediyor.Kafaları karıştırmaktan korkmadınız mı?
Tuna: Hayır.Niye ki?Belki oradaki çelişki şudur:Kullandığımız armonik,melodik yapı ve tonar dolayısıyla Avrupai müziklerin altyapısından besleniyoruz çünkü orada müzik sürekli gelişiyor.Anadolu rock ise rock’a alternatif olan bir kavram.Herkes çıkıp “ben indie,grunge dinliyorum” derken,kimse çıkıp da “ben Anadolu rock dinliyorum” diyemiyor.Bizse buna karşı değiliz.
Anadolu rock denmesi hoşunuza gidiyor,anlaşılan…Sonuçta ben bu ülkede yaşayıp müzik yapıyorsam ve beni bu kitle dinliyorsa,tabii ki Anadolu rock’ tır bu.Mesela bize en çok gelen sorulardan biri şu,”İlk albümde ‘Ölürüm Hasretinle’ gibi bir şarkı var ama ‘Belki Bir Gün’ gibi bir şarkı da var.Bu albümde ‘Ses Tiryakisi’ de var ‘ Kara Gözlüm’ de var,niye?”Sana ne,albüm benim!Ben bu müziği yapıyorum,bunları icra ediyorum.Beğenmiyorsan almak zorunda değilsin.Kötülediğin zaman bu müziği sevenlere de saygısızlık etmiş oluyorsun.Ben bensem,seksendört seksendört’se , dinleyen bunun için dinleyecek ,dinlemeyen de bunun için dinlemeyecek.
“Gecelik Aşk” ve “Miyim” tam da disco rock şarkıları.Nasıl ortaya çıktılar?
Serter:Aslında ilk albüm turnesinde de böyle şeyler yapmaya başlamıştık.Bu albümün şarkılarını da 16 parça arasından seçtik.Mesela “4 Duvar”ın ilk halindeki altyapılar farklıydı ve biz şarkının anlatmak istediğini daha iyi vurgulamak için biraz kontrast yaratmak adına değiştirdik.
“Olmuyor”,kendinize yaptığınız ilk parça..
Tuna:Önce aşk şarkısı sanıldı…
“Olmuyor,tenim uymuyor yine” derken bahsettiğimiz şu aslında,biz ilk albümden sonra inanılmaz bir yere getirildik.Aslında olmadığımız bir yere.Balon gibi patladık.VIP arabalar , beş yıldızlı oteller ,oraya git buraya gel,ne olduğumuzu şaşırdık , acayip bir ortama düştük, sudan çıkmış balığa döndük “N’oluyor lan biz müzik mi yapıyoruz başka bir şey mi?”diye sorduk kendimize.Tabii bu süre altı-yedi ay sürdü.”Olmuyor” ne isteyip ne istemediğimizi fark ettiğimiz bir zamanda çıktı.Bu şarkı ilk albümden sonraki iki senelik süreçte yaşadığımız sıkıntı,bunalım ve içe dönüşümüzü anlatıyor.
Yeni albümde kafanızdaki projeyi sunabildiniz mi tam olarak?
Serter:Buna tam olarak ulaşmak mümkün değil.Zaten olsa da pek iyi sonuçlar doğurmazdı.
“Eee…yaptık,şimdi ne olacak?”durumu olurdu.Ama albümde buna en iyi şekilde yaklaştığımızı söyleyebilirim.
GEÇMİŞLE HESAPLAŞMA
Şimdi en başa dönelim.”Ölürüm Hasretinle” nin püf noktası neydi?
Tuna: Rock müzik dendiği zaman insanlar sanatlı bir anlatım bekliyorlar oysa bizde o kaygı yok.Eğri oturup doğru konuşmak lazım,biz sokak ağzı kullanıyoruz.”Dostum bir kız gördüm saçları kumsal,gözleri deniz gibiydi” demezsin Oğlum bir karı var, inanmazsın taş gibi” diye anlatırsın.Sözlerimiz tıpkı kendi aramızda konuştuğumuz gibi samimi.
İlk albüm size neyi öğretti?
Seksendört:Kimseye güvenmemeyi…
Müzik piyasası nasıl bir ortam?
Tuna:Bizim bir inancımız vardı.İşini doğru ve dürüst yaptığın sürece nerede olduğunun bir önemi yok diye.Ama sonra gördük ki işler çok farklı,biraz ikiyüzlü yürüyormuş.Kalkıp sana destek verdiğini söyleyen adamların akıllarına bile gelmiyorsun aslında.
Yeni albümle birlikte konserler de başlar.Turne hayatını seviyor musunuz?
Erdem:Olmadığı zaman kendimizi kötü hissediyoruz.En zevkli hayat turne hayatı bizim için.Şu dört kişi sahnede kendini buluyor.
Grubun ritüellerin var mı?
Erdem:Rakı-balık ritüelimiz vardır bizim.Sahne öncesi de kafa kafaya verip “seksendört” diye bağırırdık eskiden, ama saçlar bozuluyor diye vazgeçtik.
Tuna:Serter’le ben yengeç burcuyuz ki boğazına çok düşkündür yengeçler. Bir ara her sabah gruba kahvaltı hazırlıyorduk. Böyle tepsilere koyup yataklarına götürüyorduk.
Özel hayatlar ne durumda?
Tuna:İlk senelerde verdiğimiz demeçlerden fark ettik ki bu konu ne beni ne de başkasını ilgilendirir.Yani yok sevgilisi var mı , yok burcu nedir?..İnsanlar merak etmesinler çünkü hiçbiri arkadaşımız değil.Sen bakkalın,doktorun özel hayatını merak ediyor musun?
Ama hayranlarınız sizi yakından takip ediyorlar.Doğum günlerinizi sitenizde ilanlarla kutluyorlar…
Tuna:Müzisyenliğin kasaplıktan hiçbir farkı yok.Kasabın sanatı et kesmekse benim sanatım da gitar çalıp şarkı söylemek.Kendini başka bir yerde görüyorsan sorun var , demektir.Dolayısıyla hayranlarımızla çok iyi iletişim içerisindeyiz,konserlerimize gelirler,icabında evimizde kalırlar,beraber yer içeriz.
İlginç hediyeler geliyor mu?
Okan:Konserlerde pankart açanlar oluyor.Erdem’e puzzle yapan oldu.Serter’e üzerinde adı yazan bir çakmak yaptırdılar , bir de fan sitemizin üyeleri bir deftere yazı yazıp kitap haline getirmişler.
Tuna:Ama nedense hep Okan’a pankart açıldı,bu zamana kadar.Bana daha hiçbir şey gelmedi.
Ben de istiyorum…
Gelecekle ilgili planlar nedir?
Üçüncü albüm ne olur?
Tuna:Üçüncü albümü yapmıyoruz,dağılacağız herhalde.Erdem post rock gibi bir şeylere geçti.Okan zaten metal camiasının aranılan isimlerinden.Serter’de R’ n B,
Hiphop,trip hop tarzı gidiyor,ben de türkücü olacağım.Ya da solo çalışmalarımızı birleştirip 37 şarkılık bir albüm yapacağız…
Şaka bir yana üçüncü albümle ilgili çok büyük bir avantajımız var , bu albümde de birlikte çalıştığımız Çağlar Türkmen’in stüdyosunda yapacağız.
“Belli bir zümreye ait olmak için müzik yaparsan o sanat değil , ticaret olur .Biz bundan kaçınmaya çalışıyoruz.”
NE AYAKSINIZ?
Hepiniz:Türk müziğiyle başlamışsınız ve klasik eğitim almışsınız.
Peki rock nereden çıktı?
Tuna:Yani “Siz ne ayaksınız mı?” diyorsun.Türk müziği ailelerden kalan bir alışkanlık.İlk zamanlarda da nu metal,hardcore rap-core tarzı müzik yapıyorduk.Sonra Serter biraz dürttü bizi, ki Erdem’le ben de acayip dava adamıyızdır,böyle bol pantolonlar , zincirlerle falan dolaşırdık. “Yok abi olmaz “ derken Erdem “ Değiştir kendini” diye bir şarkıyla geldi. Acayip hoşumuza gitti , olay buymuş dedik.Konservatuara gelince Okan ve ben Klasik Batı Müziği okuyorduk ve şarkılar bir ara Ferhat Göçer kıvamına gelmeye başlamıştı ki devam da edemedik zaten.
Erdem’in caz eğitimi almak istediğini duymuştuk…
Erdem:Hepimiz farklı kaynaklardan besleniyoruz ve inanılmaz bir derya caz müzik.Mesela “Gecelik Aşk” ve “4 Duvar”daki gitar ve vokal uyumu da buna iyi bir örnek.Caz okumayı çok istiyorum ama öyle virtüözlere de pek takılmam , hatta hiç öyle egom yok.
Tuna konservatuar eğitiminin yanı sıra Studio Ç.S.M. ‘ in başındaydı.
Tuna: İki ortaktık , tabii İstanbul’a taşındıktan sonra ben devam edemedim.İlk albümü ve bugüne kadarki tüm provalarımızı orada yaptık.Altı-yedi senemiz yerin iki kat altındaki odasında , mutfağında geçti.Yemek yiyip , içki içip ,sohbet edip , takıldığımız yerdi orası. Belki de seksendört’ün hayatındaki en önemli zamanlardı.
Kişisel olarak da aranjörlük , prodüktörlük , sound belirleme gibi müziğin mutfağına girdiğim yer oldu. Erdem başta kızmıştı. “Bu stüdyoya kapandın grubu boşladın”diye…Ama bu emekler sayesinde yeni albümün sound’u piyasadaki 50-60 bin dolarlık albümlerinden daha iyi oldu.